Geçen hafta konuk olduğum TV. programında “korku” konusu açıldı. İlişkiler ve korkunun çeşitleri oluverdi konu. Doğal olarak bende hem program sunucusuna hem de diğer konuğa –“Korku nedir?” diye sordum. Her ikisi de hangi korkuları olduğundan bahsetti. Anlayacağınız hepimiz bu soru karşısında yapmakta zorlandığımız şeyleri ifade etmekteyiz.
Yani “korku çeşitlerinden” bahsederiz. Bu yüzden korkunun tanımı bilinçaltımın derinliklerinde gizli iken, çeşitleri hemen bilicimize gelip ağımızdan dökülüverir. Dolayısıyla, şimdiye kadar öğrendiğimiz bilinçli zihnin yarattığı, tanımladığı kayıtlı düşünceler vardır belleğimizde. “Korku” yoktur. Zihin sığınmak ve güvenlik ister. Zihin; çeşitli biçimlerde kendini korumaya yönelik hırslara sahiptir. Tüm bunlar var olduğu sürece korkularımız da olacaktır. Hırs ve yetkiyi anlamak son derece önemlidir; her ikisi de korkunun bir göstergesidir ve bu da yıkımdır. Korku çözülene dek; zihni boğar, duyarsızlaştırır, ağırlaştırır. Sürekli yorgunluk hissini üzerimizden atamayız. Buda bizim gergin olmamıza ve saldırganlaşmamıza sebep olur. Kaybetme, parasızlık, yalnızlık, terk edilme, anlaşılamama (genelde bu gibi durumlarda yanlış anlaşılmaktan bahsedilir -kendini ifade edememe durumu-), başarısızlık korkusu (ne demekse ! ) gibi şekillerde “korku” tezahür eder. Bu durumda; Kendi düşünce kalıplarımızdan uzaklaşmaya cesaret edemezsek, hem kendimize hem de başkalarına karşı ikiyüzlülüğümüzü beslemiş oluyoruz. Korku; içinde bulunduğumuz karanlıktır. Karanlıktan aydınlığa çıkma çabamız olmadığı sürece korku içinde yaşamak “zorunda” kalırız. Bu durum yarı uyanıklık süreci içinde enerji kaybederek devam eder. Kimi zamanda bedene sirayet eder ve hastalanırız. Sonuç: korkunun doğurduğu stres ve gerginlik, o anda bizi en zayıf organımızdan yakalayacaktır.
Bu nedenle şimdiki soru şu; zihnin tamamıyla yani bütünüyle şimdi de yaşaması olasımıdır? Cevabınızın EVET’se, (ki doğru cevap budur) ancak bu şekilde zihinde korku olmayacaktır. Ama bunu anlamak için, düşünce, bellek ve zaman işleyişini anlamamız gerekiyor. Bunu anladığımızda, entelektüel, sözel anlamda değil, bunu gerçekten, yüreğimizde, zihnimizde, bütün varlığımızla anladığımızda korkudan özgür oluruz; böylece zihin korkuyu yaratmadan düşünceyi kullanabilir.