Kendinizi hiç gözlemlediniz mi? Nelerden vazgeçtiğimizi, neden hayır diyemediğimizi? Hiç kendinize kızdınız mı, sorguladınız mı? Bunun sorgulanabilecek bir şey olduğunu bildiniz mi?
Genel olarak sahip olduklarımızı (ailemizi, işimizi, parayı, mevkiimizi, vb) kaybetmek istemeyiz hatta kaybetmekten de korkarız. Aç – susuz kalmaktan, sebebini ve tanımını bile bilmediğimiz pek çok şeyden ve en önemlisi “sevgisiz” kalmaktan ve sevgiyi “kaybetmekten” korkarız. Tüm bunları sıraladıktan sonra sevginin bunların arasında ne işi var diyebilirsiniz.
İşte şimdi bir çocuk olmak isterim. Beni sevmek isteyenleri rahatlıkla reddetmeyi.
Kucaklarını açarak bana gelenlerden, koşarak kaçmayı. İstediğime sevgimi vermeyi, istemediğimi rahatlıkla ve doğallıkla reddetmeyi. İçimizdeki sevginin bizlere bu şekilde yeterek yıllarca tatminkar yaşamayı. Konu; onu içimizde nerede ve ne zaman kaybettiğimiz ya da yitirdiğimiz ve sonrada bulmak için peşinden kovaladığımızdır. Başkalarını memnun etmek, kendimizden daha değerli ve önemli duruma ne zaman geçti? Ötekiler, Ben’den ne zaman daha değerli oldu? “Başkasına iyilik yapmak beni mutlu ediyor” yalanı, “ayıp, günah, aman kimse duymasın, sormayalım, konuşmayalım” klişeleri ne zaman yerleşti beynimize? Ve başkalarını değil de kendimizi mutlu etmeyi, isteklerimizin ne olduğunu ne zaman unuttuk? Neden bu şekilde davrandığımızın bile farkında olmadan. Hatta “kan kussan da kızılcık şerbeti içtim de’’şeklinde atasözleri ile destekledik duygularımızı ifade etmeyi.
Tüm bu ayıplar, günahlar ve alışkanlıkların altında yatan aslında ‘’sevgidir’’ ve onu kaybetmemek için ‘’HAYIR’’ demeyi becerememek.
Sizleri; kendi kendimizi kızmadan sevmek, yeniden kendimize saygı duymak ve istemediğiniz şeyleri rahatlıkla reddetmeyi hatırlamak için “HAYIR” demeye davet ediyorum. Tabi ki usulüne göre.