Herkes inanmaktan bahseder. Bu konu ile ilgili hatırı sayılır kitaplar veya bu konuyu ele alan bölümleri vardır. Bu seferki tamamen benim hikayem. Tüm doğallığıyla. Şu anda gerçekleştiği için inanılır. Nedir hikaye? Benimle ilgili ilk gazete yazısını, Sabanur KIRAÇ Milliyet’in Cafe ekine yazmıştı. Sevincimi annemle paylaşmak istemiş ama sevincim kursağımda kalmıştı. Neden mi? Annem, gayet sakin bir ses tonu ve kısa bir cümle ile; “sonunda yapmışsın!” dedi. Hiç beklemediğim bir cevaptı. Benimle heyecanlanmasını, çığlık atmasını filan hayal ederken, kısa bir cevap almıştım. “-Ne demek şimdi bu?” dediğimde, cevabı daha da enteresandı!
“-Çocukluğundan beri bir gün beni gazetelerde, dergilerde göreceksiniz diyorsun. Sonunda yapmışsın!” Ben bunu cümleyi kurduğumu unutmuşum. Annem hatırlıyor. Her annenin çocuğuna verdiği değer gibi. Ama söylediğinden aklımda kalan; bu cümleyi ne kadar inanarak söylemişim ki; bugün bunu bir kez daha yaşadım. Cosmopolitan dergisinin Nisan sayısındayım.
İnanmak için; (TDK) ya baktığımda; ”Bir şeyi doğru olarak benimsemek; Birini doğru sözlü olarak bilmek, güvenmek; Bir şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmek” olarak açıklanmış. İfadeler, sanki hep başkaları için yazılmış. Ya peki kendimiz? Kişi kendine ne kadar inanır, güvenir ve değer verir? Ne kadar, yapabileceklerinin farkında! Genellikle; “-Ben ona kendimden daha çok değer verdim!” cümlesi, sıkıntıyla çıkıyor ağızlarından. Hep başkalarından bekleyenin de kendisi olduğunun farkına varsa, belki başkalarına bağlı olarak hareket etmeyi bırakacak, bırakacağız. Herkese bağlı ve onlarla birlikte hareket ettiğimiz doğru! Ama beklentilerimizi, niyetlerimizi sadece bir kişiden bekleyip ona bel bağlamak doğru mu?
Asıl SIR, kendimizde! Zor “an”da dikkatimizi neye, nasıl vereceğimizin şekillenme biçiminde. Odağımızı, dikkatle doğru şekilde yönlendirmeliyiz. Kimseden bir şey beklemeden… Amacımıza sadık kalmalıyız. Vazgeçtiğimiz son adım, amaca yaklaşmakta olduğunuz ilk adım olabilir. Risk almayı bilin! Böylece; istediğimiz cesaret ve hedefi ortaya çıkarabiliriz. Hiçbir zaman aslolan benliğimizi unutmadan… Kendimize inanarak… Kendimize olan inancımızı besleyerek…
Aynı çocukken bugün ile kurduğum bağ ve bugün verdiği meyvesi gibi. Kendime inanmaktan ve başarabileceklerimden hiçbir zaman geri durmadım. Kendimi başkaları için unutmadım. Kendi potansiyelimi inancımla besledim. Neler yapabileceğimi hayal ettim. Hala da hayal ediyorum! Hadi şimdi küçük bir çocuğun saflığı ve kendine inanan o doğal hali ile kendimize inanmaya ve kendimizi hatırlamaya ne dersiniz? Yanında da güzel bir kahve ısmarlayıp üstüne bir de 40 yıllık hatırınızı saymaya!