Gün içerisinde hayatı nasıl yaşıyor olduğunuz bakın. Başınızdan geçen, olay, durum ve davranışlarınızı, gözlemlemekte zorluk mu çekiyorsunuz ? O halde yakalayabildiğiniz kadar yazın? Nedeni mi?
Çünkü neyi hakikat, neyi yalanla beslediğinizi görmek için. Bu size, ne mi kazandırır?
Hayatınızı nasıl geçirdiğinizi ve bundan sonra da nasıl geçireceğinize dair küçük bir örnek olur. Nasıl mı?
Her şey düşünce de başlar ve olaylar silsilesi şeklinde devam eder. Yani; ileride nasıl bir hastalığa yakalanacağınız, nasıl insanlarla beraber olacağınız, nasıl fırsatlar yakalayacağınız gibi tüm cevaplar, “bir günü nasıl geçiriyorsunuz?” sorusunun içinde saklıdır.
Neyi doğru, neyi yanlış biliyoruz? Bize göre gerçek olan bir olayla, hakikate göre yalan durumu nasıl fark edeceğiz? İşte tüm kurgu bunu yakalamak üzerine kurulu.
“Beşinci Anlaşma” kitabında; “Hakikatin sizin inanmanıza ihtiyacı yok; o yalnızca var ve siz inansanız da inanmasanız da yaşayacak. Yalanlar ise; onlara inanmanıza ihtiyaç duyarlar. Yalanlara inanmazsanız, kuşkularınız karşısında tutunamayıp öylece kaybolurlar.” şeklinde güzel bir ifadesi var.
Ve bizler, bireylerin, gerçek olduğuna inanarak anlattıkları hikâyelerini; kendi bakış açımızdan değerlendirirken, neyin hakikat neyin değil olduğunu yargılamadan dinleriz. Fakat buna rağmen bir yalanın mı yoksa hakikatin mi peşinden gittiğimizi ancak fark ettiğimizde bileceğiz! Her zaman kusursuz sözcükleri özenle seçmeyi ya da hiçbir şeyi kişisel algılamamayı veya varsayımda bulunmamayı kendinizden beklemeyin. Bu her zaman olacaktır. Önemli olan bunu gerçekten değiştirmek isteyip istemeyeceğiniz. Eğer hala, hakikati anlamaya cesaretiniz varsa bol farkındalıklı günler dilerim.