Adalet mülkün temelidir. HZ. ÖMER
Sahip olduğunuz mülk anlayışı nedir? Cinsiyet? Irk? Din? Para? Güzellik? Bilgi? Yoksa sahip olduğunuz güç mü? Onu korumak ve kollamak için başkalarını karalamanız mı gerekiyor yoksa birlikte hareket etmek mi? Birlikte hareket ederken, birilerinin aslında her şeyin “bir” yada “BİRLİK” içinde olduğunu söylemesi, bizlerin ayrıcalıklı olmasına leke mi sürüyor?
Birlikten kuvvet doğması bazılarını rahatsız edeceği için mülkü ortadan kaldırmak, daha mı temiz bir iş?
Gündemdeki; hem KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ın vefatı, hem Hrant Dink’in öldürülmesi davası, hem emekli Genel Kurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması; hepimizin adalet anlayışını gözden geçirmeye ittiği kanaatindeyim. Her üç durumda da ortak nokta; mülkün ortadan, bir şekilde kalkması veya kaldırılması şeklinde. Biri “Hak”kın, biri “kul”un, diğeri de “hukuk”un adaleti ! Kim koyuyor bu kuralları? Gelişen değişen globalleşme anlayışında dünya konjüktüründe “adalet” kime ve neye göre değişiyor? Tüm milletler, hükümetler ve ülkeler, geçmişin hesabını nasıl yarına taşıyor? Neden geçmişe takılıp geleceği karartmaya çalışıyoruz? Sonra da “aydınlık yarınlar için!” sloganları atıyoruz. Sakat kalan bir askerin karanlık yarınlarını kim ve nasıl aydınlatacak? Bunu adaleti nerde? Geçmişten günümüze, değişen liderlik anlayışında dahi, “geçmişten ders çıkarmak” ve bunu “dönüştürmek” varken neden geçmişi “tehdit” olarak birbirimize kullanıyoruz? Tüm aile, okul ve sosyal hayat ilişkilerinde, başarılı, mutlu ve sağlıklı bir geleceğe odaklanmak için, bizlere “geçmişe takılma !” cümlesi öğretildi. Şimdi tüm bu olan biten de bir çelişki yok mu? “Adaletin olmadığı yerde ahlaktan bahsedilmez” demiş MONTAIGNE. Geçmişe gidilerek kanıt araştırılır. Kanıtlar, bugünün ve yarının adaletini korumak için bulunur. Bakıldığında, bir akıl silsilesi içinde olur. “Adaleti, aklın yardımı olmadan yerine getirmek imkansızdır.” diyor tarihçi olarak J.A. FROUDE.
TDK ve günlük ifade de kullanılan ortak tanım; herkesin ve herşeyin yerli yerinde olması; herkesin hak ettiğini alması veya herkese hak ettiğinin verilmesi gibi anlamlara geliyor. Hatta; “Toplum hayatının ahlâki ve hukuki alanında adaletin ne olduğunu tespit etmek, ekonomik ve sosyal alanda adaleti aramaya nispetle daha kolaydır” da deniyor. İlgilenenler görecektir ki; adaletin kendi içinde tanımları ve alt başlıkları da mevcut.
Bakın Konfüçyüs tüm bu olanları, bizler yeni bir haftaya başlarken, ne güzel özetlemiş:
“Araştırma yapıldığı zaman ancak bilgi artırılabilir; bilgi artırıldığında ancak istek samimi olabilir; istek samimi olduğunda ancak akıl ıslah edilebilir; akıl ıslah edildiğinde ancak özel yaşam iyileştirilebilir; özel yaşam iyileştirildiğinde ancak aile yapısı düzeltilebilir. Aile yapısı düzeltildiğinde ancak devlet düzen içinde yönetilebilir. Devlet düzen içinde yönetildiğinde ancak dünyada barış tesis edilebilir.”